Ana içeriğe atla

Filmin Adı - Yiğit Bulut

Nerden Nereye diyeceğimiz en güzel örneklerden biri Yiğit Bulut.
Sizlere Aydın Özdalga'nın yıllar önce kaleme aldığı yazısını sunuyorum. o zamanlar yapılan teşhis şimdi cuk oturuyor ve öngörüm dahasıda olacak bunun bu zat danışman olarak kalmayacaktır...


Tipik bir orta direk memur ailesinin cin gibi akıllı çocuğu olan Yiğit Bulut, 1972 yılında Edirne’de doğdu. Başarılı bir öğrenci olan Yiğit Bulut, Galatasaray Lisesini ve Bilkent Üniversitesini bitirdi.
Hayatının dönüm noktası ise Şule Zeybek ile evlenmesi oldu. Şule Zeybek, MHP’li eski bakanlardan Namık Kemal Zeybek'in kızı. Annesi Asuman Hanım ise, Sema Doğan’ın kızkardeşi,. Sema Doğan ise Aydın Doğan’ın eşi.

Aydın Doğan’ın yeğeni olan ve kendi dört kızı kadar sevdiği Şule Zeybek ile yaptığı evlilik, Yiğit Bulut’un kariyerinde dönüm noktası oldu... Bu evlilik,
Kimine göre aşk, kimine göre de mantık evliliği idi.
 Yiğit Bulut Doğan Ailesine damat olduktan sonra, birden ! medya yeteneği keşfedildi. Hem Vatan Gazetesinde köşe yazısı yazmaya, hem de CNNTÜRK’de program yapmaya başladı. Ama yukarıda allah var, hem özgün köşe yazıları ile, hem de cesur TV programları ile, kendisine verilen fırsatı hakkettiğini gösterdi.

Siyasi çizgisi, MHP’li kayınpederi Namık Kemal Zeybek ile uyumlu idi. MHP gibi entelklektüel kadrosu zayıf olan bir parti için, adeta gurur abidesi oldu. Artık adı potansiyal MHP liderleri arasında geçiyordu. Zaten kendisi de bu “ Siyasi İhtirasını “ gizlemiyor, dost meclislerinde iktidar programının satır başlarını anlatıyordu.

Çok hırslı olan Yiğit Bulut medya işini de çok sevmişti. Sadece köşe yazısı yazmak ya da TV programı yapmak onu kesmiyordu. Yiğit Bulut, parçayı değil bütünü istiyordu. Gözünü CNNTÜRK’ün zirvesine dikmişti. O olmayacaksa önce Refarans Gazetesi sonra da Hürriyet Gazetesinin başına geçmek olabilirdi !

Ama, artık hırsdan ihtirasa dönmüş bu istek karşısında iki büyük engel vardı. Ertuğrul Özkök ve Mehmet Ali Birand. Bu iki isim bir türlü Yiğit Bulut’a vize vermiyordu.

Hele hele grubun o günlerdeki güçlü adamı Ertuğrul Özkök, tam bir baraj kurmuştu. Çılgına dönen Yiğit Bulut, bunun üzerine hedef tahtasına Ertuğrul Özkök’ü yerleştirdi. O günlerde Grubun üstüne salınan vergi müfettişleri,  grubu batıracak milyarlık cezalar kesince, Yiğit Bulut’a da gün doğdu.

Bir yandan aile meclisinde Aydın Doğan’a, “ Seni bu Ertuğrul batırdı “ diye gaz verirken, bir yandan da Vatan gazetesindeki köşesinde önce isim vermeden, sonra da açık açık adını vererek, “ Ertuğrul Özkök Grubu batırdı, bu adam gitmeli “ diyerek yazmaya başladı !

Böyle bir olay Doğan grubu tarihinde ilk kez oluyordu. Herkes şaşkındı.

Bu arada Turgay Ciner Habertürk TV’yi satın almış, habertürk Gazetesini çıkarmak için koları sıvamış, işin başına da Fatih Altaylı’yı getirmişti. Kendisi de Ertuğrul Özkök’ten nefret eden Fatih Altaylı bu durumu değerlendirerek, Galatasaray’dan kardeşi olan Yiğit Bulut’u transfer etti. ( Daha sonra pişman olacaktı ama, çok geç )

Turgay Ciner de, kendisini yoketmek isteyen Aydın Doğan’ın damadını transfer edilmesinden çok mutlu oldu. Habertürk TV’nin başında olan Erdoğan Aktaş süpriz bir şekilde ATV’ye geçince, Yiğit Bulut, “ Ben bu işe talibim “ dedi.

Rüyası gerçek olmuştu. Hem gazetede günde iki yazı yazıyor, hem de Habertürk TV’yi yönetiyordu. “ Yiğit Bulut TV’den ne anlar “ diye dudak bükenler yanılmıştı. Yiğit Bulut, Habertürk TV’de başarılı olmuştu. Bir de Kanal 1’in karasal frekansları da Habertürk TV’ye geçince, ratinglerde NTV bile geçilmişti.

Yıllar boyunca Doğan grubunda çalışmış olan Yiğit Bulut, yazılarında Aydın Doğan’ı ve Grubu yerin dibine sokuyor, her türlü kötülüğü Doğan Grub’na fatura ediyordu.

Bu durum ise en çok eşi Şule’yi üzüyordu. Çiftin arası giderek açılıyordu. Ve beklenen son 2 ay önce geldi ve Şule Zeybek mahkemeye başvurarak Yiğit Bulut’tan boşandı.

Gerçi ailesi dağılmışdı ama, artık Yiğit Bulut medyanın parlayan Yıldızı olmuştu.  Yıllarca köşesinde AKP iktidarını eleştiren Yiğit Bulut, bu arada 180 derecelik dönüşle bir anda AKP’nin benim diyen yandaş medyacısından daha kral AKP yanlısı olmuştu.


Bu müthiş dönüşümü açıklaması ise çok basitti:

“ AKP varolan statükoyu yıkıyor. Türkiye dünya devi oluyor. “

Başbakan Erdoğan ile referandum öncesi yaptığı röportaj ise tam bir skandaldı. Tamamen çanak olan sorular, Başbakan Erdoğan’ı bile mahçup etti.

Aslında her şey güzel gidiyordu da, ah bir de şu internet medyası olmasa...

Yiğit Bulut’un hem Habertürk TV’deki yanlış ve diktatörvari kaba uygulamaları, hem de ilkesiz duruşları internet medyasında yazıldıkça, Yiğit Bulut çıldırıyordu...

Artık Yiğit Bulut'un yeni hedefi internet medyasıydı. Yazıları ile internet medyasını suçlamaya başladı. O kadar gözü dönmüştü ki, önceki güm Başbakan ile yapılan bir toplantıda, tüm medyanın gözüönünde sözalarak, başbakan Erdoğan’a şu inanılmaz öneriyi yaptı :

“Televizyonları denetleyen Radyo ve Televizyon Üst Kurulu gibi bir Medya Üst Kurulu oluşturulsun ve bu kurul internet medyası ile gazeteleri denetlesin!”

Bu öneriyi büyük bir şaşkınlıkla dinleyen Başbakan Erdoğan, böyle bir konunun gündemlerinde olmadığını söyleyerek konuyu kapattı !

Evet, “ Sansürsüz “ diye program yapan bir gazeteci, “ Devlet bizi sansürlesin “ diyecek kadar aklını yitirmişti ! Hani utanmasa, “ İnternette beni eleştirmek yasak olsun “ diyecekti ama dili varmamıştı...

Şu duruma bakın...  hem köşe yazısı yazan, hem de bir haber kanalını yöneten kişi, kalkmış Başbakana “ Lütfen bizi sansürleyen bir mekanizma kurun “ diyebiliyor...

İhtiras Tramvayına binmiş Yiğit Bulut’un bu utanç verici isteği, ölene kadar alnında kara bir leke olarak kalacak....


Zamanımızda yaşadığımız bu olaylar film sahnesi gibi  müthiş bir senaryo yaşıyoruz hem yazılıyor hem gerçekleşiyor. bakalım daha neler yaşayacağız.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kurt ve Çakalın Hikayesi

Kurt bir gün dolaşmaya çıkar yolda Çakala rastlar… Çakal halsiz yorgun yatmaktadır... Kurt çakala sorar ne oldu nedir bu hal... Çakal, Kurt kardeş açlıktan ölüyorum bana yardım et… Kurt bunun üzerine Çakala takıl peşime der... Bir süre gittikten sonra çayırda bir at sürüsüne rastlarlar... Kurt, Çakal’a döner… Çakal gözlerime bak gözlerimden ateş çıkıyor mu der... Çakal bilmiyorum abi deyince, Kurt Çakal’a bir tokat atar gözlerinden ateş fışkırıyor diyeceksin der... Çakal tamam abi gözlerinden ateş fışkırıyor diye cevap verir... Kurt tekrar sorar çakal tüylerim diken diken oldu mu der... Çakal bilmiyorum abi deyince tekrar tokat’ı yer ve tüylerin diken diken oldu diyeceksin der Kurt... Çakal tamam abi tüylerin diken diken oldu der... Nihayetinde Kurt At sürüsüne dalar ve oradan bir tay kapar çakala bırakır ardında çeker gider... Karnı doyan Çakal havalı havalı dolaşmaya çıkar yolda karşısına tilki çıkar... Tilkide aç susuz yatmaktadır... Çakal sorar tilki kardeş ne oldu.

Namık Kemal Zindanı

Payas Kelesi Osmanlı İmparatorluğunun son yüz yılında ve Cumhuriyetimizin ilk zamanlarında hapishane olarak da kullanılmıştır. Payas Kalesinin konumu ve dayanıklı yapısı ile bu görevi üstlendiğini düşünmekteyiz. Kalenin en ünlü misafiri kuşkusuz ki vatan şairi Namık Kemal'dir. 1873 yılında "Vatan Yahut Silistre" eserini sahneledikten sonra çıkan karar ile Kıbrıs Magosa'ya sürgün edilmiştir. Magosa sürgünü yolunda zamanın da buharlı gemilerin uğradığı ve önemli bir ticaret limanı olan Payas'a getirilmiş ve Payas Kalesi içerisinde bir hafta kadar tutularak Kıbrıs gemisinin gelmesi beklenmiştir. Namık Kemal'in kaldığı zindan; etrafı kalın duvarlar ile tamamen kapalı olan tek hayat kaynağı tavan kubbesindeki havalandırma deliği bulunan kalenin girişten sağ tarafında ki burcu idi. Fotoğrafta zindanın daha sonraları alt tarafında açılan giriş kapısı görünmektedir. vtk.

HALİFELİK VAR MI? YOK MU?

HALİFELİK VAR MI? YOK MU? Son günlerde tartışılan ve basamak olarak kullanılmaya çalışılan Halifelik makamı ve Hilafet hakkında bilinen yanlışlar nelerdir? Kısa bir yazı ile bilgi verelim. Hilafeti tekrar getirme heveslisi olanlar iyi okusun da nasıl bir hayal ile avunup kandırıldıklarını görsünler. Halifelik, yerine geçen, ardından gelen anlamına gelmektedir. İslam dininde Peygamber efendimizden sonra oluşturulan yönetim makamıdır. Yani Halifelik şura’nın, danışman’ın, adaletli yönetimin olduğu Meclistir. Peygamberimiz bile kendiliğinden bir iş yapmayarak danışarak ve adalet çerçevesine sadık kalarak yönetim yapmıştır. Kendisinden sonra gelen dört halife de bu anlayışla İslam Devletini yönetmiş şura dan, danışma dan ve meclisten vazgeçmemiştir. 661 yılında dördüncü Halife Hz. Ali’nin vefatından sonra gerçek manada halifelik kalkmıştır, bitmiştir. HALİFELİĞİN TEKRAR GELMESİ 1263 yıl boyunca Halifelik kişisel amaçlar için kullanılan bir makam ve unvan olarak kalmıştır